Translate It

23 Eylül 2010 Perşembe

Hacıoğlu Lahmacun- Taksim


   Kitap festivaline gittiğimiz gün Taksim Gezi Parkı'na yakın olan bir yerde yemek yemek istedik. Canımız da lahmacun çekince, "Hadi Hacıoğlu'na girelim." dedik.
  Hacıoğlu'na senelerdir giderim. Lahmacunları pek çok yerden üstündür.
  Mekân olarak çok büyük ve temiz.
  Sipariş ve menü sistemi ise, Mc Donald's gibi. Lahmacunun fast-food'uyla karşı karşıyayız anlayacağınız.

  Fiyatları bence oldukça uygun. Lahmacun menüleri olduğu gibi, kanat, kebaplar, salatalar, menüler içinde tatlılar da mevcut. Peynirli lahmacun "peymacun" da bulabilirsiniz burada.
  Biz iki peymacun, iki lahmacun, altılı kanat, sütlaç ve kolaya 20 lira verdik.

  Peymacun, peynirli gözlemeden farksız, yalnız ekmeği lahmacun ekmeği işte. Lahmacun güzel demiştim.
  Kanat vasat ve sütlaç harika. Muhallebi kıvamında; ama çok lezzetliydi.
  Burada tatlı olarak, kadayıf (yanına dondurma da konabiliyor), sufle (bayılırım) ve sütlaç var. Hepsi de ambalajlı ve Hacıoğlu etiketli.
   Ben dışarıda sütlaç yemekten yana değilimdir; lakin çok sevdim. Sütlaç, İstasyon İnsanı'nındı; ama neredeyse hepsini ben yedim;))



   O gün şöyle bir olay da geldi başımıza: Kasiyer kız, benden 50 kuruş istedi, verdim. Sonra fişi verip siparişleri yandan alacağımı söyledi. Ben para üstünü alıp almadığıma emin olamadım, dalgın davranmışım o an. Kız da dalgınmış, o da hatırlamadı. Mecburen kasayı saydılar (İstasyon İnsanı ısrar etmese, ben hayatta saydırmazdım.). Gerçekten de parayı vermemiş kız, az buz da değil 30 lira:)

   Buna dikkat buyrun; ama canınız lahmacun çekerse, yanındaki Mc Donald's, Pizza Hut'tansa tercihiniz burası olsun.

22 Eylül 2010 Çarşamba

Etobur Bu Sefer de Çikolataya Yenildi:)- Avşa/ Özlem Pastanesi



  Tatil, Ramazan derken Oburistan'dan uzun zaman ayrı kaldım. Elimizde bir sürü mekân ve anlatılacak yemek olduğundan yeniden oturdum klavyenin başına. 

  Ben aslında Giresun'umun dağlarında, yaylalarında bulunan ufak barakalı kasaplarından, kuzu pirzolalarından bahsetmek istiyordum; fakat birden aklıma Avşa Adası'nda yediğim profiterol geldi.
  Aslına bakarsanız ben çikolata ve türevlerini hiç sevmem, bir tek beyaz çikolatalı tatlıları yiyebilirim.
 Avşa Adası'nı da gidenler bilir: Gece insanlar sahil boyunca yürüyüş yapar; kimi insanlar da sahil kenarlarındakı barlarda eğlenir. İşte böyle bir gecede biz de sahil boyunca yürürken canımız tatlı çekti; 
normal, sıradan bir pastaneye oturmuş bulunduk. Vakit gece olduğundan pastanenin dolabında fazla seçenek yoktu -en azından benim için yoktu; çünkü olanların hepsi kakaolu ve çikolatalıydı. Neyse, ben profiterol seçtim.
  Pastane sahibi üstüne bir de "Muzlu profiterol mu?" deyince,  "He işte, bunu alayım." dedim. Profiterolü, sevgilim bağımlısı olduğundan daha önce de yemiştim. Hatta, profiterolün ilk yapıldığı yer olan Taksim'deki İnci Pastanesi'nde de yedim.
  Neyse biz Avşa'ya dönelim. Burada yediğim muzlu profiterole tam anlamıyla bayıldım. Çikolatası beni asla baymadı, çikolatası biraz puding kıvamında ve hafifti. Muz da, bu hafifliği artırıyordu.

  Ben sevdiği şeylere bağımlı olan, ondan her gün muhakkak birkaç tane tüketen biri olarak, sonrasında her gün denize, kumsala gitmeden ordan bir profiterol aldım, hatta Avşa'dan ayrılırken üç tane profiterol alarak İstanbul'a döndüm.
 Özlem Pastanesi, Avşa'da gemiden indiğinizde direkt karşınızda.
 Bu arada Avşa Pastanesi'nin muzlu pastasını da unutmamak gerek. Onu da yazacağım.

 Sonuç olarak Özlem Pastanesi beni profiterolle de barıştırdı! :)
 Bakalım daha nelerle barışacağım (PIRASA, KARNIBAHAR...):)


Bu da Özge'nin pastası:




 İstasyon İnsanı hesabı ne kadar verdiğini yazmamışsın kuzum:)