Translate It

13 Temmuz 2010 Salı

Nev'i Cafe







Her gün önünden geçtiğim, dış görünüşüyle sıradan bir kafeydi. Tabelasındaki "terasta kahvaltı keyfi" yazısına takılıp kalıyordum sürekli; fakat kesin, bir tabağa iki zeytin, bir dilim peynir, bir yumurta, bir iki dilim domates ve salatalık koyup getiriyorlardır, ayrıca bir özelliği yoktur diye fikir yürüttüğümden kahvaltı için orayı seçmeyi düşünmüyordum.
Bugün kız arkadaşımı işe bırakırken tekrar önünden geçtik. Evden de kahvaltı yapmadan çıkmıştık, "Hadi bir iki şey atıştıralım." dedi kız arkadaşım. Girer girmez dikkatimizi ilk çeken, kafenin dekorasyonu oldu. İlk katı tarihi eşyalarla süslemişler, şaşkınlıkla merdivenleri çıkarken kız arkadaşımın duraksayıp bir tablonun fotoğrafını çekmesini izledim. Tablo da yaşlı bir amca:) ve etrafında birkaç kaplumbağa. Neyi temsil ettiğini anlamadan birinci kata attım kendimi ve dizayna bayıldım. Sanki kendimi bir Osmanlı sultanı gibi hissettiren antika eşyalarla süslenmiş bir oda: Bir köşe Şark köşesi, başucunda gramofon. Teras katına çıkmaya gerek duymadan attık kendimizi bir masaya:)Kız arkadaşım zaten bayıldı, kendisi Osmanlı adetlerini araştırdığı için ona bir başka hoş geldi.
O daha çok yaşıyordu orayı. Bunu, merdivenlerden çıkarken çektiği tabloyu anlatmaya başlayınca anladım. Benim klasik bir tablo olarak gördüğüm resim, meşhur "Kaplumbağa Terbiyecisi"ymiş. Mekân sahiplerinin tablonun altına bir hoşluk olarak koydukları kaplumbağalar, Lale Devri zamanında kaplumbağaların sırtına ışık konması, gezinti yerlerinde aydınlatmanın bu şekilde yapılmasındanmış! Ben kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.
***
Mekânın güzelliğine, giderseniz sizin de kapılacağınızı düşünüyorum.
Biz kısa süreli kalacağımız için uzun boylu bir kahvaltı yapmadık; kız arkadaşım bir tost, ben bir omlet söyledim. Omlet tuzu biraz fazla kaçmış olsa da( ki ben normalden fazla tuz kullanan biriyim.) lezizdi. Tost sıradanmış aldığım duyumlara göre:)
Ama zaten ne yediğinizin önemi yok. Burada, yemek yeme ya da bir şeyler içme keyfini sonuna kadar alıyorsunuz: Kafanızı içeri çevirseniz tarih kokuyor, eski eşyaların huzuru var. Dışarı baksanız, Galata Kulesi, Unkapanı Köprüsü, deniz...
Fiyat olarak baktığımda, böyle bir yer için pahalı olmadığını söyleyebilirim. Menünün fotoğrafını gizlice çektik zaten, siz de bakabilirsiniz;)


Mekânın büyüsüne kapıldığımdan, yediklerimle ilgili fazla yorum yapamadım. İkinci kez gittiğimde açığı kapatırım.
Bu arada, oranın aslında közde kahvesi meşhurmuş. Bir gün de kahve içmeye gideceğiz.
Bu kadar bahsetmişken yerini de tarif ederek yazımı bitireyim: Eyüp istikametinden sahil yolunu takip ederseniz Balat'a vardığınızda, köprüden geçmeden 100 metre geride, sağda. Koskoca bir "Terasta kahvaltı keyfi" tabelasıyla dikkatinizi çeker zaten.
İster gündüz, ister bir kutlama için akşam gidebileceğiniz bir yer.
Umarım siz de beğenirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder